Alaaddin Külliyesi’nin ihtişamlı ana kapısından içeri girdiğinde, ağaçların altındaki rengârenk çiçekler, çeşmelerinde abdest alan insanları ağırlayan şadırvan, büyük bir avlu, türbe ve 5 kapıdan girişi olan bir cami karşıladı onu. Balatlar Kilisesi’ni gezerken, Sinop’un binlerce yıl öncesine dayanan geçmişiyle, İslamiyet öncesi dinlere de ev sahipliği yaptığını gözlemledi. Kiliseden daha yukarı çıktığında Hz. Hüseyin’in torunu Seyit Bilal’in türbesini ziyaret etti. Taştan işlenmiş mezar başlarının yanından geçerek türbenin bahçesinde denizden batan güneşi izledi. Kale Yazısı Camii’nin minaresinden etrafa yayılan ezan sesi, Karadeniz’i ve şehri sarıyordu. Sinop’un külliyelerini, türbelerini, camilerini gezdikten sonra doğasına ve denizine duyulan ilgi haricinde, ruhani yolculuğa çıkanların da ziyaret edebileceği bir şehir olduğunu düşündü.